top of page

Şirketleri satış mı, yoksa üretim kökenliler mi yönetmeli?

Yazarın fotoğrafı: Tarık UçarTarık Uçar

Steve Jobs 1995 yılında konuk olduğu bir TV programında, yıkıcı teknolojiler geliştirmek yerine, satış ve pazarlama faaliyetlerine öncelik veren büyük teknoloji şirketlerinin, inovasyon ruhlarını nasıl kaybedeceği üzerine bir konuşma yapar.


Steve Jobs’un bu konuşmayı yaptığı 1995 yılında, Apple’da bir koltuğu bulunmuyordu. Jobs, şirketin CEO’su John Scully ve yönetim kurulu ile girdiği güç savaşını kaybetmiş, kendi şirketi olan Apple’ın yönetim kurulundan istifa etmişti. Yanına birkaç Apple mühendisini de alarak, NeXT isimli yazılım şirketini kurmak gayesiyle Apple’dan ayrılmıştı. Koltuğunu kaybetmesinde başrol oynayan John Scully, çalışma hayatına Pepsi’nin pazarlama bölümünde başlamış ve 15 yıllık Pepsi serüveninde yönetim kurulu başkanlığına kadar yükselmişti. Steve Job’un pazarlamacıların, inovasyonu geri plana itip, teknoloji şirketlerinin geleceğini tehdit edeceği söylemi, belki de eski bir pazarlamacı olan Scully ile arasındaki husumete dayanıyordu.


Bu konuşmasının üzerinden 16 yıl geçmesine rağmen fikrini değiştirmeyen Jobs, Walter Isaacson tarafından kaleme alınan biyografisinde, IBM ve Microsoft gibi teknoloji şirketlerinin neden gerilediklerine dair bir fikri olduğunu söyler. Jobs’un iddiasına göre bu tür şirketler, önce muhteşem bir ürün çıkararak kendi alanlarında neredeyse tekel haline geliyorlar. Sonrasında gelirlerini artırma yarışına başlayan bu şirketler mühendisler yerine, kazançlarını artıracak olan satış kadrolarına önem vermeye başlıyorlar. Sonunda şirketler satış kökenli kişilerin yönetimine geçerken, ürün geliştiren mühendisler karar mercilerinden uzaklaştırılıyor ve nihayetinde şirket, yenilikçi ürünler yaratmanın ne demek olduğunu unutuyor.


Hikayenin diğer tarafında, Jobs’un tanımı ile ‘’şekerli su’’ satan Scully’nin yönetimi altındayken Apple, cirosunu 800 bin dolardan 8 milyar dolara yükseltmişti. Kimi kesimlere göre Apple’ın başarısının arkasındaki gerçek kahraman Steve Jobs değil, John Scully idi.


Jobs’un bakış açısını analiz edebileceğimiz biri daha var, Steve Ballmer. 1980 yılında Microsoft’ta, şirketin personel sayısı henüz 30 bile değilken iş geliştirme müdürü olarak çalışmaya başlayan ve 2000 yılında CEO pozisyonunu Bill Gates’den devralan, Steve Ballmer. Satış kökenli olan Ballmer’ın, Bill Gates’den sonra 14 yıl yürüttüğü CEO’luk döneminde Microsoft’a mirası ne oldu dersiniz? Satışları üçe, karlılığı ise ikiye katlaması… Peki ne kaybetti? Yıkıcı teknolojisiyle Gates’in kazandırdığı pazar liderliği sıfatını… 21. yüzyılın teknoloji trendi olan akıllı cep telefonları furyasını kaçırması da cabası.


Paris’de bulunan Leonard de Vinci Mühendislik Okulu’nun (ESILV) konuya bakışı Jobs’u destekliyor. Dünyanın en başarılı CEO’larının neden mühendislerden oluştuğunu anlatan makalelerinde, her iş modelinin belirli bir problemi çözmek üzerine kurulduğundan ve mühendislik biliminin de problem çözmek amacıyla varolduğundan bahsediyorlar. Yani iş modelleri ve mühendisliğin dayandıkları felsefe, birebir aynı.


Avrupa’daki işletme okulları arasında en iyi 5 arasında gösterilen INSEAD’da araştırmacı olarak çalışan Yasser Alsaleh’in görüşü ise tam ters yönde. Mühendislerin genel olarak ayrıntılara dikkat etme, problem çözme, risk yönetimi ve analiz konularında iyi olduklarını, lakin birçoğunun duygusal zeka ve gerekli liderlikten, insan yönetimi ve iletişim becerilerinden yoksun olabileceğini savunuyor.


Aslında tüm bu tartışmalara nokta koyabilecek bir istatistik mevcut, ‘’dünyanın en zenginleri listesi’’. Bu listenin ilk 10 kişisi arasında üniversite mezunu olmayan yalnızca bir kişi var, Bill Gates. Kalan 9 kişinin ise, 6’sı mühendislik fakültesi mezunu…


Forbes’daki bir makale, dinleyicilerin %63’ünün anlatılan hikayeleri hatırlarında kolayca tutabildiğini, ancak yalnızca %5’inin verilen istatistikleri hatırladığını söylüyor. Kendini bir satışcı olarak görmese de, ‘’sunuma ihtiyaç duyuyorsan, konuştuğun konuyu bilmiyorsundur’’ diyen Steve Jobs’un ve bir mühendis olan Elon Musk’ın çok başarılı birer hikaye anlatıcısı (storyteller) oldukları su götürmez. Ün ve başarılarında, bu özelliklerinin önemli bir rol oynadığı da inkar edilemez. Zaten aynı makalede, devrimsel nitelikte olan ürünlerin dahi bir hikaye olmaksızın ticari başarıya ulaşacağına inanmanın, yalnızca bir ilüzyondan ibaret olduğu vurgulanıyor.


Buraya kadar verilen örnekler bizi şu olgulara ulaştırıyor; ürün ve hikayesi, inovasyon ve kazanç. Ürün mühendisler tarafından geliştirilirken, hikayesi satışcılar tarafında yazılıyor ve yayılıyor. İnovasyon mühendisler tarafından yapılırken, kazanç ve büyümeyi satışcılar getiriyor. Mühendisler ve satışcılar, biri diğerini tamamlıyor gibi.


Şirketleri satış mı, yoksa üretim kökenliler mi yönetmeli? Öyle görünüyor ki cevap, nereye gitmek istediğinize bağlı…



Not: Fotoğrafta, sağdaki Steve Wozniak, ortadaki John Scully, soldaki Steve Jobs.


Kaynaklar


[1]Walter Isaacson. Steve Jobs. 2011

 
 
 

Commentaires


Yazılarımdan haberdar olmak için abone olun!
  • LinkedIn

© 2024 by Tarık Uçar

bottom of page